Otizm spektrum bozukluğunun nedeni günümüzde kesin olarak bilinmemekle birlikte genetik temelleri olduğu yönünde güçlü bulgular vardır; ancak sorumlu olan genler henüz çözümlenememiş durumdadır. Psikolojik kökenli değil, nörolojik kökenlidir;yani beynin işlev bozukluklarına bağlı bir organik bozukluktur. Otizmin beynin ve merkezi sinir sisteminin yapısındaki organik farklılık ya da bozukluktan kaynaklandığı düşünülmektedir.

Nörolojik ve gelişimsel bir bozukluk olan otizm spektrum bozukluğu belirtileri erken çocukluk dönemine, 0-3 yaş arasına dayanıyor. Otizm spektrum bozukluğunun belirtilerini, ‘sosyal iletişim sorunları’ ve ‘tekrarlayan/takıntılı davranışlar’ olarak iki grupta ele alabiliriz.
Sosyal iletişim sorunlarında; ismini söylediğinde bakmamak, göz kontağı kurmamak, sanki orada değilmiş gibi davranmak, arkadaşlık ilişkisi geliştirememek, insanların ilgisine kayıtsız kalmak, konuşma başlatamamak ya da garip konuşmak, sohbet sürdürememek, bazı sözleri anlamsızca tekrarlamak(ekolali), arkadaşlarının oyunlarına katılmamak gibi belirtileri sayabiliriz.
Tekrarlayan/takıntılı davranışlarda ise; bazı objelere aşırı ilgi duymak örneğin, çamaşır makinesini saatlerce izlemek, düzenine ve rutinlerine aşırı bağımlı olmak, ani düzen değişikliklerine aşırı tepki vermek , stereotip hareketler sergilemek (sallanmak ya da ellerini çırpmak), belli ses, doku ya da koku gibi duyusal uyanlara karşı aşırı tepkili olma veya tepkisiz kalmak gibi davranışları sayabiliriz.
Otizm tanısı genellikle 3 yaşından itibaren konmaktadır. Fakat yapılan çalışmalar otizmin 18 aydan itibaren tanınmasını olası kılmıştır. Bu nokta da ebeveynlere önemli görevler düşmektedir.Burada anahtar cümlemiz; “dikkatli gözlem!” olmalıdır. Aileler gözlemlerinde hassas ve dikkatli olurlarsa tanı daha erken konulabilir. Burada ailelerden gözlemlemesi beklenen noktalar; yaklaşık olarak 1 yaş civarlarında çocuklardan kendilerine gülümsemesi,kucağa alınmak için kollarını uzatması,güle güle anlamında el sallaması,kendileri ile paylaşmak amaçlı örneğin bir oyuncağı kaldırarak göstermesi beklenilir.Bu ilk gelişimsel bilgiler, erken çocukluk döneminde sosyal etkileşim için en kritik becerilerdendir ve bu bilgiler erken dönemde otizm riski sergileyen çocukların belirlenmesi için çok önemlidir. Ebeveynler çocuklarının gelişiminde bir şeylerin ters gittiğini fark ederek ilk belirtileri gözlemlemeleri sonrası ilgili kurumlara ne kadar erken başvururlarsa erken tanı süreci o kadar hızlandırılır.
Din, dil, ırk, sosyal statü ayırt etmeksizin otizm spektrum bozukluğunun günümüzde bilinen tek tedavisi ; erken tanı ile yoğun ve sürekli özel eğitimdir. Özel eğitim yoğun ve kesintisiz bir şekilde verilmeli ve çocuğun bireysel özelliklerine, gereksinimlerine, tanısına uygun olmalı ve mutlaka bilimsel dayanaklı tekniklere dayandırılmalıdır.
Psikolog Nurhan Naz